17 Kasım 2015 Salı

ACI'DA OLSA HER DAİM GERÇEKLERİN PEŞİNDE OLANLARA...VE SAHTEKARLARA İTHAFEN

İnsanlar yalan söyler, anı kurtarmak için ya da içinde bulundukları hayattan memnun olmayıp, kafalarının içindeki dünyayı varmışcasına yaşayarak, ama kendilerine ama etrafındaki insanlara yalandan manzumeler düzerler.

Yalanı söyleyenlerin canı yanmaz kolay kolay... ya yalanlarına öylesine inandırmışlardır ki kendilerini, aksi mümkün değil, hatta söylenenler yalan değilcesine.. (sonuçta acımazlar.)
Söylediklerinin düzmece olduğunu bilenlerde acımazlar. acımazlar çünkü yapmışlardır hesaplarını, ödeyecekleri bedelleri az çok kestirip ona göre stratejik atarlar adımlarını, hesap günü geldiğinde şaşmazlar.

Hazırdırlar. Onalar da bilirler ki ömür dediğin bir kara kutu (günü geldiğinde açılacak)
ama hiç bir gerçek ve farkındalık onları alıkoymaz söyleyecekleri düzmecelerden, nede olsa hazırdır minareyi çalanın kılıfı, pempedir yalanın rengi, kaybetmemek için söylenmiştir, anı kurtarmak içindir, belki hayat kurtarmak için, yok yok... dünyayı kurtarmak için... !

Nasılda geçerlidir aslında o tozlu pembeli, allı morlu sahtekarlıkların sebebi (her ne kadar ben bunları kişilerin yüzlerine vurmak için söylediğimde sesim soğusa da, şuan klavyede harfleri yan yana getiriken parmaklarım titresede) nasılda inanırlar körü körüne sahtekarlıklarına !

Her yalancı, alice'nin harikalar diyarını  sonsuza dek yaşayamayacağını bilir, aslında yalan, yalancının afyonu'dur. kimi bağımlısıdır, kimi sadece keyfine (kendi tabirleriyle) gerektiğinde kullanır.
Hiç farketmeksizin bunlardan biri diğerinden daha masum değildir. gel gelelim yalanla avutulana ya da kandırılana...
bu insanları kategorilize etmek zor değildir topu topu iki tiptir zaten.
Sorgulamaksızın mutlu olmayı seçenler (yalanlarla da olsa), bir de mağrur gururlu tipler, pempeli sahteliklerdense tozlu hakikatlerle yaşayanlar.
Hakikat bir ilimmişcesine yerin yedi kat dibinde de olsa, tırnakları kanaya kanaya toprağı eşeleyenler, yara bere içinde kalsalar da hakikatin acıda olsa merhemleri olduğunu belleyenler.(bunlar hep acı çekerler, ama mutluluğun değerini, mutluluk sebeplerinin kıymetini sadece onlar bilirler.) genelde bu tip insanlara aşık olunur zaten ya fikri yada maddi aşk... her türlüsü yakışır onlara.
Ama bir yalancının böylesine hassas ve duyarlı bir karaktere aşık olması ya yalancının kendinden tiksinip üstün insana ulaşmasına, ya da mağrur tip olarak adlandırdığım insanın mahfına yol açar.
-----ÖYLESİNE İÇİMDEN GELDİ NOT EDEYİM DEDİM.
---SAYGIYLA, SEVGİYLE, HAKİKATLE.

8 Eylül 2015 Salı

"H!"



Merhaba;

Hatta uzun bir aradan sonra merhaba... Şuan buraya bir kaç cümleye başlamış olabilirim fakat zihnime hücum eden fikirler harflerden kelimelere can bulmak için çırpınıyorlar.

Hem aleni şekilde ifade edilmemek, hemde mecazlarla dannnn!! diye ampulleri yakmak istiyorlar.
Aslında nereden başlayacağımı bilmemekle beraber, çıkış noktası bulmakta pek zorlanmayacağımdan eminim.

Mesela... Şuan sağ şakağımın üzerinden başlayarak beynimi saran ağrı, mazoşizim denemez buna fakat acı dahil bütün duyguları hissetmeyi seviyorum galiba. (özellikle böyle durumlarda)
Böyle durumlar demişken.. havalarda bozdu iyice...Sonbahar nasılda hissettiriyor kendini bazen kendi kendime teşhis koyarcasına acaba manikmiyim ben desem de bozulan ya da bozulmaya yüz tutan şeylerin, bozuk havalara denk gelmesinin tesadüfi sonbaharında olduğumun farkındalığına erişeli oldukça uzun bir zaman oluyor.

Galiba yapamayacağım. Yani zihnime üşüşen fikir kaosunu süslemek gelmiyor içimden. Her ne kadar onlar kendilerini bu şekilde daha büyüleyici kıldıklarının eminliğinde olsalar da,

"zor hemde çok zor, ciğerlerin acıyana kadar koşmaktan daha zor durup beklemek ve sabretmek ... belirsizlikler içinde gözlerine fulu bir perde inmişcesine seçememek."

SÖYLEYECEKLERİM BU KADAR!

Sevgiler...



20 Nisan 2015 Pazartesi

OKUYORUMM; O HALDE YAŞIYORUMMM :)



                 Vakitsizlikten yazamıyor olabilirim ama bu okumamak için geçerli bir bahane değil okuyun millet böön böön bakmayın, bol bol okuyun... Yoksa nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa ?
Bu arada Zweıg'in vedası, son eseri olan Satrancı mutlaka okuyun, okutun... hediye ve tavsiye edilesi bir kitap.

Sevgiler :)

17 Ağustos 2014 Pazar

TECRÜBE NEDİR? derken?



   Yine ben... ve yine yağmur.
Uzun zaman oldu parmaklarımdan akmıyor kelimeler.
Yazmamama bile bahanem, yorgunluğum.
Halbuki en çok yorgunken yazardım soluklanabilmek için. Çünkü bilirdim kelimeler bedenimin,ruhumun ve yaşadıklarımın aynası.(aynısı) 

Yüzleşmekten korktum. Çok acıdım. Aklıma geldikçe sızlamıyor değilim.
Ama artık sızlayan, yarım yamalak yada oluk oluk kanayan yaralarıma, tampon yapmak istercesine avcumu bastırıp, gözlerimi sıkıca kapatıp, acımın dinmesini beklemiyorum.

Artık parmağımı kesince bile dudaklarıma götürüp istemsizce haffif bir ısırıkla iyileştirmiyorum kendimi.
Sadece birakiyorum.Nasilsa geçer birak dilara diyorum, bazen onu bile demeden, birakivermişken buluyorum kendimi.

Kaybedecek çok şeyim var ve dolayısıyla kaybetmetmekten kormam gereken... Ama korkmuyorum, korkamıyorum.
Korkusuzlugum, bi çare boşvermişliğim, tek endişem.

Ben çok yaziklarrr etmişim kendime. Ve ne cok hakliymisim kendimden nefret etmekte!

    Ağlamış, ardımdan ağıtlar yakmışlar. Duymuş ses etmemişim.
 Ölümün soğukluğu işlemiş kanıma sevginin sıcaklığına küfretmişim.
 Sevgiyi hep yanlış yerde aramış, beni gerçekten sevenleri görmemişim.Çünkü hiç gerçekten sevmemişim.

Sevgi sandigim his öyle büyük bir kaosmuş ki benliğimde. Basit ve net olan bu hakikati küçümsemişim.

 Şimdi bakıyorumda kendime, öğrenmiş tecrübe edinmiş... tecrübeli bir insanın ruhsuzluğuna erişmişim.

20 Mayıs 2014 Salı

İKTİDARSIZ RUHLARINIZ

     İkili ilişkilerde taraflardan biri icin herşey kesfedinceye kadar, diğeri için ise mesele kesfettikten sonra baslar ...


İstisnaları tenzih ederek aklıma gelen bir söz... Cemal Süreyya der ki ; " sevişti bir bakir ile bakire kerkeğe milli dediler, kadına fahişe"

 Fahise olan kadın olur erkek olur bilemem ama bir taraf hep fahise...
taa ki çook aci cekip olgunlaşıp dalindan bir armut gibi düşünceye kadar birilerinin hayatinda milli ya da fahise,,,
 kim bilir belki milli fahisesiniz..


     Hanginiz karsiliksiz sevdi ki ? Hanginiz bedelsiz, bedensiz yandı ?

Bu yüzden fahise ruhlariniz. Bu yüzden orospuluk kelimesi unisex bellegimde...
Bellemek dedimde ...
Hanginiz bir kadının vajinasına girip çıkmaktan öteye taşıdı bellemeyi ?

Neyse iyi geceler ! Zaten hiç uyanamadız iktidarsız ruhlar.

9 Mayıs 2014 Cuma

HERKES GİBİ AMA HİÇBİRİ

   Kırıldım...
Evet herkes gibi  bende kırıldım. Eskisi gibi olamasamda, tuz la buzda olmadım.
Büyük keskin can kırıkları gibiydim. Eğilip şaşkınlık ve endişeyle parçalarımı toplamak isteyenlerin ellerini kanattım... Kanatmak için geç kalmıştım belki ama canim yanmadan can yakanlardan hic olmadim. Derin kesikler de değildi zaten benden bir iz bile kalsin istemedim!
Sadece toplamasın değmesin kırıklarıma, uzak olsun hatta hiç olmasın hayatın hiç bir anınında.
O an bir dilek hakkim olsa eskisi gibi olmayi degil yok olmasini dilerdim !
Bunu düsünurken dilek hakkimin olmadigini fark ettim...
O halde yok etmeliydim. (Ettim)!
Kırgınlıgım gecmedi, belki yorgunlukta eklendi savaştığımdan ama pişman değil bugünkü ben oldum.
İyimi oldum ?
Tartışılır...
Daha endişeli yaşar oldum... anı yaşamak için gözlerimi kapar oldum...
Gözlerimi kaparken hisseder oldum... Ben oldum işte... Endişeli, deli dolu, deli gibi, oldukçada cüretkar.
Hayatın sunduğu iyi yada kötu herseyi, annemin yaprak sarması gibi görmeye basladım.
İştahla tencerenin dibini görenedek bırakmadan, tadini ala ala
Bitecek ama endişesi... olsun annem yine yapar tesellisiyle dibini sıyırarak yaşamayı öğrendim.

            *                             *                               *


    Ve o kutsal 3 harf...
Üzerine sifon cekmek üzere miğdemde uçuşan kelebekler değildi benim icin...
    Bütün endişe ve kaoslarımın bir adamın sesiyle silebilmesi,
Duygularıma dokunup, aklima hitap edebilmesi, saçmalamaya, sevişmeye, susmaya doymamak...
Gecenin bir yarisi uyanip mahmur bir halde susadımm dediğimde hemen uyanip su vermesi,
Sen rahat et diye yatagin kenarina ilişmesi,
Saçma sapan konular üzerine saatlerce eğlenerek konuşabilmek,
Olur olmaz zamanlarda gelen gulme krizlerime eşlik etmesi,
Onun kırmamak için harcadığı çaba benimse kırarsa kanatmaya kıyamam şaşkınlığım...
      Ki eğer olurda kırarsa, bu defa parçalarım keskin buyuk can kırıkları değil de ,
süpürülüp çöpe atılmak üzere tuzla buz zerreler olacağım hissi,
Kırmaz beni güveni,
Güvendiğim dağlara kar yağarsa endişesi...
İçimdeki sesin herşey olacağina varır kasma bukadar (boş) öğütleri,
Gitmesin !
Hiç bitmesin istemek.
Hoşgeldin kelimesini onunla sevmek...
Medcezir idelerinin sebebinin ay olduğunu bilerek aşka bağlanmak.

Rapsodi'den Saygılar

4 Nisan 2014 Cuma

KENDiME NOT:

 Üşüyerek uyandığım günlerden birinin sabahında, bir bardak çay ile yudum yudum ısınan içim tamamda ayaklarım buz gibi hala... demem o ki; Ya Sonra ?

Gardınıza ihtiyaç duymayacağınız, huzur dolu bir gün diliyorum...

14 Mart 2014 Cuma

HAYAT-İLHAM-GERÇEK ya da AŞK

    İlham dediğimiz şeyin çok münasebetsiz olduğunu tecrübe ettiğim günlerden bugün...
Zaten hep böyle değilmidir, ya da benmi çok farklı bakıyorum olaylara...AKIŞA ???
köşene çekilmiş sakin sükun okurken yine satırları, bir anda esiri olduğun teknoloji ürünlerinden olan olur olmaz yerde zıııır diye çalan telefonun bu defa...şarjım bitiyor benim sinyalleri vermeye başlar...umursamamak nereye kadar ?? ara tara bul şarj aletini gözlerin yakınında şarj etmek üzere uygun bir priz arar... bulamazsın,,küfrede ede gider namüsait bir yerde şarj olması için bırakırsın.
   Şimdi siz, eee ne var bunda bunumu yazıyorsun diyorsunuz ya :))
-Mesele sonrası...
Tekrar çekildim köşeme aldım kitabımı, 1,2,3,4 derken gözüm ayağımın dibindeki prize ilişti...
tam okkalı bi küfür çıkacakken ağzımdan, ampul yandı ilham geldi !!
    Mesele şu ki gerek şu basit şarj olayında, gerekse hayatımın ve hayatımızın her alanında aradığımızı, ararken değilde hep ummadığımız anda beklenmedik zamanlarda buluruz..( gerçek aşk gibi )
olaya okadar çok konsantre oluyoruz ki olgudan uzaklaşıyoruz... AKLIMIZDA ARAMA EYLEMİ, FİKRİMİZDE; BULSAKTA BIRAKSAK ARAMAYI...
Çok problemliyiz çokkk...


NOT: En çok koyanda, şu aramzken bulduğum, ilhamına tükürdüğüm ayağımın dibindeki prizin bozuk çıkıp telefonu şarj etmemesiydi...
şşşşşşş... bu ironik bi olay değil... gerçek aşk gibi işte (anlayana)





24 Şubat 2014 Pazartesi

KADIN DEDiĞİMİZ HEP KAOS

  Sana diyorum kadın... mecbursun  !
Bu defa neye mecbur bırakıldım der gibi bakma cümlelerime...ekstra bir durum yok bildiğin şeyleri hatırlatıcam sana bilmediğin bir pencereden.

 Senden beklenen güzel olmaktır, bilirsin kusurlarını buğulayıp, şuhluğun altını çizip vurgu x vurgu yapmayı... ilk tuval sendin senin hayatında. Kestin,biçtin,boyadın  onlarca mimik arasından sana en çok yakışanları kondurdun yüzüne ..hepsinin yerini ve zamanını bildin, bilmeye mecbur bırakıldın..
Bu ilk aşamaydı birazda tatlıydı...
Hoşuna bile gitti itiraf et :)
Sanatçı olmaktan vazgeçme, tutunacak bir dalın olsun, icraatından keyif al diye tabiatımıza bir tutam mazoşizm eklenmiş oldu yada zaten var olanı hissettik iliklerimizde.
Devam edelim...

  Bu daha başlangıçtı yani level 1, 2 allah kerim
Kendini öğrendin az çok, günü kurtaracak mimikler, takınacağın tavırlar, sürüneceğin kokularla dolu ceplerin...
Vel hasıl geldik karşımızdaki insanı kesip biçmeye, yontmaya... ! ! !
Mecbur bırakılıyorsun işte sanatçı olmaya, birde istemeye istemeye icra edilenler işler ???..demiyeceğim keyif alıyoruz iş zorlaştıkça...
  Mesela bir adamı seçiyoruz ya da seviyoruz aşık oluyoruz... tanımadan etmeden ..nede cüretkarız yaa :)) ama bu sorunmu ?
Tabiki hayır ...hoppalaaa sıva kolları malzeme kumaşsa al makası eline hatun... yine iyisin, ya odunsa ?? yontucam şekil vericem diye kıymıkların parçaladığı ellerinle kanaya kanaya icra etmeye devam et sanatını.. !
  Kanamak kadınlığın şanındandır !

 Sorun şu ki ; bizim görev kutsal değil... ne sanat sanat için, ne de toplum.
Tamamen kendi aç duygularımızı doyurmaya çalışıyoruz..
Hani şu elinde makas olan, evet evet benim malzeme kumaş diye sevinen ve odun yontucam diye yılmadan sanata soyunan sen... ne oluğunuzun farkında degilsiniz ve dolayısıyla elinizdekiyle ne yaptığınızında.
Kumaştan kalıp çıkardığında eline makası nede iştahla aldın belki iyi biseyde çıkardın ortaya ama GöRMEDiN !
Hep kesip attığın biçtiğin kumaş parçalarını zafer belledin büyük resmi göremedin...
  Mutluda olamadın, kanadın, ağladın... ama sana biçilen rolün hakkını verdiğine inandın..
Keşke ne büyük mucizelere gebe kalabildiğini, doğdurduğunun mükemmelliyetini görebilseydi güzel gözlerin kadın...
Karşındakinin senin çocuğun, sevgilin, arkadaşın ya da eşin olduğunu görebilseydin..
Kesmeseydin, yontup törpülemeseydin, parçalamasaydın, acıtmasaydın..
kopardığın her parçaya zafer gözüyle bakmasaydın...

Tek yapman gereken olduğu gibi kabul edip kusupları buğulamak ve güzellikleri vurgulamaktı, bukadar basit ve bukadar zordu işte...
  Sadece sevseydin...öğretilenlere tıkasaydın kulaklarını ve içindeki sesle icraedebilseydin sanatını...

22 Şubat 2014 Cumartesi

SOĞUK KAHVE

    Bu kitabı okumaya başladığımda önce "opsss noluuoruz olum, bu herif benim kitap okurken yarım kalmış, buz gbi olmuş kahvemi nerden biliyo laaaannnn" dedim ki... sonra kızım amma narsiste bağladın demek suretiyle silkelenip kendime geldim  :))

   Dikkat millet bu kitap yüksek dozda bağımlılık yapar, öyle baş ucu kitabı falan olamaz ...iki satır okuyup uyuma hayalleri kurmayın sakın ya da kurun da görün uyumak için can verirken şu sayfa bitsin tamam, yok bir sayfa daha ....diye diye sabahı bulucaksız :))) Şahsen ben uyumayınca gözleri panda style biri olarak vaktinizin bol ve boş olduğu anlara  kenar süsü yapmanızı tavsiye ederim...

   Vaktiniz bol ve boş ise dedim ama kalbinizin dolu veya boş olması yaralarızın kabuk bağlamış ya da hala oluk oluk kanıyor olması farketmez kendinizden çok şey bulacaksız ve eğer bir sevgiliniz varsa bazı sayfalar arasında korkuya kapılacaksız...yoksa sevdiceğiniz zaten her sayfa endişeli çevrilecektir... geçmişin yükünün geleceğe yansıması mayetinde bir aynaya bakış aynı zamanda... 
  Hep söylerim zaten "Bön bön Bakma KİTAP OKU" diye ama öncelikleriniz arasında SOĞUK 
KAHVE yer almalı...

Teşekkürler Ahmet BATMAN... güzel cümlelerinle 2 günümü güzelleştirdin...

2 Şubat 2014 Pazar

YALNIZLIK ÖMÜR BOYU


               Gözlerini kapatıp son ses dinlediğinde bu şarkıyı, önce aşkı hissedersin iliklerinde,
sonra yine günün birinde yalnız kalacağını bilir, geleceğinin ağıtlı yasını anına düşürürsün...
İşte o buruk sızının adıdır yalnızlık...
Kapılarının ardında bir kalabalık olduğunu bilirsen keyif verir, aksi ölümcül.


    Huzur dolu uykular :)

9 Ocak 2014 Perşembe

PLAN YAP- BEKLEME YAPMA - HAREKETE GEÇ!

   Yaşamayı öğrenin artık, hayatın nefes alıp vermekten ibaret olmadığını bilin. Farkedin, oksijen israfından öteye gidin.
Sebep olun, sebebiniz olsun ve amaçlarınız...hayallerle sınırlamayın kendizi,
düşlerinizin esiri olmayın.
Hayal kurmak bedava diye olmayacak şeyler kurup sahip olamadığınızda depresyona ayaklarlanmı giriyoduk modunu takınmayın !
Bir ömrü tüketip, Kendinizden habersiz tükenmeyin.
Kendinizi tanıyın, sizi anlamayan insanları eleştirmek, işinizden,sözde hayatınızdan, sevgiliniz, anne babanizdan şikayet etmeden... durun,bir ayna alin elinize,bakın kendinize !

   Bakmayın sadece, görün aynı zamanda.
Gördüğünüz kadın ya da adam sizsiniz. SENSİN O !
KORKMA YÜZLEŞMEKTEN, bir başkası için 5 para etmezsin sen !
O aynada gördüğünden başka kimse bilmez içini... Heybende envai çeşit hayal kırklıkları, kurmasaydım kırılmazdı pişmanlıkları...
Yüzünde hafif bir gülümseme dudağının kenarından düşecek nerdeyse, ilişmiş sadece... :)

   Bazen nede sahtekar oluyoruz :)) nede güzel içten gülüyoruz, gözünün içine baka baka yalan söylemeler, nutuklar, manzumeler... kendi elimizden çıkan illüzyona, şapkamızdan çıkardığımız tavşana... ilahi bir gercek gibi, dogma gibi taparcasına inanmalar, süsleyerek anlatmalar... sonra kendinle başbaşa kaldığında ... aklın bir rahip gibi dikilir karşına vicdanından dökülür, "aslında" ile başlayan cümleler... günler geceler süren günah çıkarmalar... Günah çıkardıkça kirlenmiş hissetmeler, masumiyetin yitirilmesi.
Evet işte bu, büyümek insan olmak. BU !
Sen kendini sev herseye rağmen. Değer ver herkesten, herşeyden fazla.
Çünkü ihtiyacin var buna.
Kendinden çok seversen bir başkasini, bu ona bahşettigin bir lütuf değil zulümdür! bilmezsin.
Bilmezsin ve kendinden çok sevdiğin değer verdigin ne ise, kim ise gün gelip gittiginde, en sevdiğini kaybetmiş olursun, YIKILIRSIN. Senin hayatinda taşıyıcı kolon sen olmalısın, tabi eğer enkaz altında kalan bir hayat zede olmak istemiyorsan.

 Her neyse çok uzattım yine... demem o ki;

   Hadi durma aynaya bak kendini gör, gördüğünü SEV..
   Plan yap-bekleme yapma-harekete geç ! ;)

28 Aralık 2013 Cumartesi

YİNE SAHALAR YİNE GOLLER

   Hayatı son dakika golleri üzerine kurulu olanlara gelsin...
Açalım biraz mevzuyu,
Bu lanet hadise şöyle vuku bulmakta...
  Tamam dersin boka battım içten içe, ha bir de bu olayın üzerine bende hala, kuyrugu dik tutma kimseden yardım istememe ve gururumla batarım havaları...
Şuan ki durumumun en iyi özeti bumudur ??? yeahhh bu !
Hayata son dakika golü atıp galibiyet sevincini öpe koklaya yaşamam lazım, olmadı önümüzdeki maçlara bakarız demi ama, biraz klişe oldu farkındayım ama ruh hali eli böğründe idare edinnn :))
   Bu durumun birde tam tersi var ki evlerden ırak... Sen bulutların üzerinde fink atıp, ohhh misss edalarıyla salınırken, o bulutlar kayar ayaklarının altından çakılırsın.
Pempe gözlüklerin bi yana sen bir yana. Etrafa saçılmış parçaların, usulca kalkar hayal kırıklarını toplamaya başlarsın,ellerine batar kanarsın...
Gözüne bulutların üzerindeyken herseyi sana toz pembe gösteren gözlük ilişir,
üzerine basarsın...
İşte bu da sana hayatın attığı goldür. Skor değişir mağlup olursun...
   Ama hiç vazgeçmezsin, umut etmekten, hayal kurmaktan, acı cekmekten... Birkac kez derinn derinnn soluduktan sonra havayı... daha güçlü olduğunu farkedersin...
tek kazancın ise;
   Artık sen o sen değilsin, Umarım yeni seni seversin :)

1 Ağustos 2012 Çarşamba

SIRILSIKLAMLIĞIM

                   Bu sabah ..  üzüldüğüm için değil, hava ağlamaklı olduğundan üşüyerek uyanmışım..Uzun zamandır ne kendimi, nede gökyüzünü görmemiştim bu denli garip, kasvetli..

                  O an diğer kitapların arasından, kendini farkettirmek istercesine..Aşkın Son Nefesi, şems-i tebrizi çarptı gözüme..tamamla beni dedi adeta... tamamlayacaktım itirazsız...ılık bir duş aldım önce, sonra
elime ilk gelen  elbiseyi giyindim...saçlarımı kuruladım havluyla belli belirsiz ..boynumda ve bileklerimede hafif bir parfüm kokusu ..
Bir fincan kahve eşik etsin istedim bana .. ne hoş bir kokudur bu, bir elimde aşkın son nefesi diğer elimde kahve fincanı ..evden çardağa kadar, çıplak ayaklarımı toprağa gömerek ağır adımlarla yürüdüm.
Şems beni bekliyordu ..bekletmedim daha fazla, büyüsü saatlerce alıkoydu beni..nefes alıyor ve okuyordum..okadar.
 Kahvem duruyordu öylece..yarım kalmış bır kitabı tamamlarken bile, yarım kalmışlık eşlik ediyordu gem vurulamaz düşüncelerime.



                 Kasvetli semalardan birkaç damla düştü anlıma..aldırmadan devam ettim okumaya..Bu defa; beni umursa der gibi bardaktan boşalırcasına yağmaya başladı ..Damlacıkların iriliği tenime hızlıca deyiyordu, kayıtsız kalamadım..yüzümü çevirdim gökyüzüne, ellerimi açtım..
Dahada deli yağıyordu artık..o anda hafifçe esen rüzgar saçlarımın arasından geçerek kulağıma fısıldadı ; bunun bir anlaşma olduğunu ..anlaşmıştık biz.
Yağmur kederimi silip atmak için yağıyordu..sadece bedenime değil, ruhumundaki  düğümlere değip çözüyordu şiddetiyle.Dünyanın kirinden pasından toprağı arındırdığı gibi ..arındırmıştı beni kasvetimden..


                                     İyiki varsın dedim.. artık iyisin dedi ...
                                     Gülümsedim.
                                     Bir anda kesildi sağanak...Şems yüzünü gösterdi.
                                     Islak toprak kokusu ve sırılsıklamlığım tek izdi varlığından kalan...

31 Temmuz 2012 Salı

ÖZGÜRLÜĞÜN TENİ YOKTUR

       
       Özgürlük ..herhangi bir cümlenin içinde kullanılmaya bile itiyacı olmayan ne güçlü bir kelime ...Bir çok şekilde ifade edilebilir aslında ..ama özgür olmak üzerinde kilitli kapıların, etrafında duvarların olmaması yada aklına her geleni gönlünce yapmak, uzaklara gitmek, kimseye hesap vermemek ..olarak tanımlanır genelde ..(bu genellemeye dahil olanlar kendilerini kandırır.)

                     
     Özgür olmak güzeldir.. trajik sonları korkmadan düşünmek ..umudu her defasında kucaklamaktır..Bazen sadece hissetmek ..
    Bütün sesleri bastırmak istercesine; zemini titreterek .. gücünü ıspatlamak isteyen bir trenin arkasından avazın çıktığı kadar çığlık atamak, isyan bayraklarını çekmektir ..

     Dört duvarın arasındayken bile olmak istediğin yerde olabilmektir ..
     Hayat bazen insanın sahip olduğu herşeyi alır elinden  ..buda yetmezmiş gibi sadece küçücük bir pencere bırakır ..AL ! buda seni tüketmeye yeter ! dercesine ..
 ..o pencereden şansın varsa bir parça güneş, biraz gökyüzü, bir kaç bulut  görebilirsin..
Sen düşüncelerinde özgür değilsen; hayatın sana bıraktığı tek şey olan o lanet dikdörtgen; senin için hazin bir sondur.
Yok eğer özgürsen;  gökyüzünün senin gördüğünden ibaret olmadığını, güneşin ..o küçük pencereden yüzüne ışıyacağını  bilirsin ..
O bir kaç buluta özlemini, öfkeni, aşkını, tutkunu, umutlarını sahip olduğun herşeyi..benliğini bile yükleyip gezersin semalarda ..  herkes anlayamaz  bunu  ..bilirsin ki anlattıklarının hepsi karşındakilerin anlayabildiğinden ibaret.. ama ..İnatla anlatırsın ..olurda belki yanındakiler anlar umuduyla ) tek bir kişi bile olsa çok şey değişir hayatlarda..


                                                       
     Bazende seçimlerindir seni özgür kılan ..bağıra bağıra ben buyum diyebilmektir..Kabul etmenizi, onaylamanızı bekleyen yok .. sizin ne  kalıplarınıza, ne sınıflarınıza, nede sınırlarınıza  ait değilim ..
                                    BEN SINIRSIZLIĞA,SONSUZLUĞA AİTİM ! (.)



8 Haziran 2012 Cuma

KADIN VE İKTİDAR

        Evet millet ..bu günkü konumuz; gündemi bu aralar oldukça meşgul eden ''kürtaj ve sezaryen cinayettir '' açıklaması ..
Kürtaj cinayetmidir ? elbette ki öyledir ..ama koca bir parantez açılmalı bu noktada..her canlı, yaşama hakkına sahiptir, gelin görün ki, bu tabi hak bile
siyaset malzemesi olacak kadar ayağa düşmüş durumda !

Genç nüfusu artırmak uğruna;önce en az ,3 çocuk dendi..yakın geçmişte bu 5'e çıktı ve şimdi kürtaj ve sezaryan yasağı ..bu yasakların tek bir sebebi mevcut; oda çoğalalım millet istenen bu  ..sözde yaşama hakkımız varya ..çocuğunuzun babası bir tecavüzcü bile olsa; doğurun siz devlet bakar  ..yetiştirme yurtlarındaki çocuk istismarları umrunuzda olmasın,sıcak bir aile ortamı önemli değildir hiçbir çocuk için; psikolojik olarak etkilenmezler, hem çocuk onlar psikolojisimi olur !

Sokaklarda yaşayan tinerci bunlar denip yüz çevrilenler çocuk değil öyle değilmi ?
Toplum tarafından kabul görmemeleri,potansiyet bir suçlu haline gelmeleri bütünler bunlardan bize ne öyle değilmi.. Ayrıca  burda cinayet propagandası yapmıyorum !  (biline)
Asıl cinayeti kürtajın yasak olduğu ülkelere bakınca anlayacaksınız...  Polonya ve İrlanda . sağlıksız,merdiven altı kaçak kürtaj salonları ..ölen kadınlarr ..kasap doktorlar..ama umrunuzda olmasın sakın !
Siz çoğalın; nüfusunuzu artırın önemli olan budur ..Canınızın parçası evladınızın; yaşama hakkı olmasıyla avutun kendizi,  Geleceklerimiz olan çocukların, o temel  hakkı; açlık sınırının altında tüketmeye mahkum olması da umrunuzda olmasın.. Ayrıca itaatkar bir koyundan farkınızda olmamalı ..sorgumamalısınızda..
Gündem yoğun bir şekilde kadın rahmini kurcalamakla meşgulken neler oluyor gerçekte bakalımm ??

 1- 3.köprü ihalesi tamamlanmış bulunmakta ..ayrıca Orman Bakanlığının resmi rakamlarına göre; sadece bu köprü için   1610372 ağaç kesilecek..( tabi bu açıklanan rakam )

2- THY işçilerinin grev hakkı kaldırıldı 

3-Kensel dönüşüm projesi tamamlandı 

4-ASELSAN' ın  %51' i  İsrail'e satıldığı iddası ..( ???? ) ( şimdilik ne red, nede kabul söz konusu )

Süleyman Demirel'den bir inci tam oturuyor aslında bu duruma ..''memleketin durumu tek kelimeyle, iyi..iki kelimeyle iyi değil '' traji komik haller bunlar ama çoğunlukla da dramatik.. 

KADINLAR ÜZERİNDEN SİYAYET YAPANLARIN ANNELERİ KÜRTAJ OLSAYDI SİYASETTE SEVİYE SORUNU YAŞANMAZDI !

                                             ÇEK O KİRLİ ELLERİNİ KADINLARIN ÜZERİNDEN !


31 Mayıs 2012 Perşembe

BİZ BİRAZ AYNI, BİRAZ AYRI..(İKİMİZ)

    Hepimizin hayatında kilitlenmiş kapılar vardır. Kilit üzerine kilit .. zincir üzerine zincir vurulmuş ..
Üzeri örtülmüş, görmezden gelinmiş.. hadi ; yeni bir soluk diyerek ört bas edilmiş ...karalanıp yenisi açılmış sayfalar.
   Cesaretsizlikmisiniz yoksa , sadece maymun iştahlılıkmı ? .. Adını koymak , tarif etmek zor ama denenebilir.
Hani bazı şeyleri yaşamak için çok geç kalmanın verdiği hüzün çöker ya insanın üzerine ...
kara bir bulut gibi ..,Nasıl bir pişmanlıktır o !


 Etlerinin, dokularının, kanın yandığını hissedersin, ağlayamazsın bile
Can Yücel' in dediği gibi; '' Acı doruğa ulaştığında, gözyaşı gelmezmiş gözlerden '' işte tamda öyle.
Yanarken cehennemin ortasında; havanın nefes borundan geçişini, ciğerlerine nasıl dolduğunu, anbean yaşar ve medet umarsın kendinden, bir yabancıymış gibi..

       Aslında benliğindir en büyük düşmanın.Düşman içindedir...Göğüs kafesinin içinde, hemen sol tarafta.


13 Nisan 2012 Cuma

KONUŞMAK , KAYBETMEK , HAYAT !




      İnsanlar konuşa konuşa derler ..çoğu insanda bu klişeden yola çıkar hep.. umut işte :)
Anlaşılabilmenin verdiği huzur,anlamanın yarattığı güven asıl olanda budur zaten ..merkez budur ve bu böyle ezberlenmelidir  !..
İnsan ilişkilerinin temeli budur..İş,aşk,arkadaşlık ..kişiler,ilişkiler nasıl olursa olsun farketmez...Kendini savunmak için değilde;sadece anlamak ve anlaşılmak için konuşsa insanlar .. kaybetmenin acısını pervasızca olağan karşılamazlar.. yıllardır süren arkadaşlıklar  biter kardeşlikten öte olan, aşklara nokta konulur bencillik yüzünden .. çok sevdiğin ailene,annene karşı bile yaparsın bunu ..

    İronik olan ne biliyormusunuz ?
bunu yaparken nede emindir insan kendinden...emek verilen arkadaşlıkları,aşları bitirirken,bağları koparırken  başını hafif yukarı kaldırır ve burnundan hızlıca nefes alıp vererek  en iyisi bu dersin ben yapmam gerekeni yaptım kendimi savundum..O bencilin teki dersin (nokta)
Aradan günler geçer,elin telefona gider aramak istersin aşkını...(kendine çaktırmak istemeğin hüzün pişmanlık arası garip bişey hissedersin) usulca bırakırsın telefonu elinden..o an farkına varmaya başlarsın aslında ama daha erkendir ya atlatırsın,nasılsa alışacaksın..
Günler geçer yavaş yavaş sanki zaman hiç akmıyormuş gibi 1,2,3,4 gün olur  ...4 gün çok uzun bir zamanmış anlarsın :)    hafif bir  tebessüm olur yüzünde ama mutluluktan olmadığını bilirsin ;)

      Çocuk olduğun zamanları özlersin...düştüğün zamanları hatırlasın,dizinin yaralandığını ..ben canım acıdığı içinmi yoksa dizimdeki yarayı görüp korktuğum içinmi ağlardım hatırlamıyorum  :) Ama annem beni öpüp dizime  bir yarabandı yapıştırdığı zaman geçerdi herşey ..devam ederdim oynamaya...BÜYÜDÜM !
-Büyüdük artık demi millet :) biliyoruz ki annemizin şevkatli öpücüğü bile alamaz bizi bu oç.  hayatın  elinden ..öğrendik artık kader,hayat,dünya,yaşam siz ne diyorsanız artık o egoist,bencil,alaycı ne istediğini bilmeyen oç. oynayacak bizimle taki son nefesimize kadar ..kimileri pes edip intihar seçeneklerini düşünecek..kimileri güreşe doymayan pehlivan misali sonuna kadar devam diyecek ..bazılarıda (ki o en kötüsü) kendini onun eline bırakacak ..en kötüsü dedim çünkü bu bence dibi bulmadan düşmek gibi..Düşmek ,,düşmek ve düşmek okadar ..

Kızlar..erkekler bunu yazıyı okuyan herkimseniz size sesleniyorum ..
      *Aldata bilirsiniz fütursuzca,sadece aldanan olduğunuzu bilin.

      *Aldatılan olduğunu düşünenler,durmak yok yola devam :) sadece hayat sizin nasır tutmanızı istiyor ona istediğini vermeyin hayat oç.'da olsa içinde  eminim sizi mutlu edecek sayısız şey bulacaksınız ..

      *Deli gibi aşık olduğun aşkını;B.O.K'tan bir sebep uğruna kaybetmek üzere olanlar ..bu aralar bahisler sizin üzerinizden dönüyor ..oç. hayat gurura yatırdı bahsini  YANILTIN ONU :)

      *Ümitsice ayrı düşenler ..ayrılığın en doğru karar olduğunu düşünenler ..kalbinizde aynı şeyi söylüyorsa (ki hiç ihtimal vermiyorum) ayrı kalmaya devam edin.
-Yok eğer ben seviyorum niye bu ayrılık diyosan ..Silkelen ve kendine gel ..git kapısında yat  s..k.tr et  gururu falan ..yada ne biliyim git konuş;anlaşılmak için konuş ama savunma kendini gardını alma hemen kalbini aç ..

       *Dönülmez akşamın ufkunda olanlar ..yeni sayfa açanlar,zor günler sizi bekliyor ama çok değil  GÜZEL GÜNLER GÖRECEKSİZİNİZ GÜNEŞLİ GÜNLER :) oç. dünyaya inat yaşamak güzel ..

       *Hayat hiç kolay değil diğenler..Aramıza hoşgeldiniz...   :)
-sizde haklısınız küçükken zalimin cezalandırıldığı,kötülerin hep kaybettiği ..iyi ve dürüstlerin kazanan olduğu masallarla büyü serpil ..olgunlaşma döneminde nasıl bi dünya lan bu diye serzelişte bulun..tanıştınız işte ..gerçek olan bu acı ama OÇ..
-zenginler daha zengin..
-fakirker daha fakir ..
-zalimler daha zalim ..teşvikçileri bol
-dürüstler;  azınlık..
-DÜRÜSTLÜK TAVSİYE EDİLİR,FARKINIZ  OLSUN !


                                                                                                                    RAPSODİ*

23 Şubat 2012 Perşembe

İLLUMİNATİ


   Son bir yıldır çok sık duyduğum bir kelime bu illuminati açıkça söylemek gerekirse ne zamandır fırsat buldukça araştırmaya çalışıyorum.Çalışıyorum diyorum çünkü; pek çok birbiriyle çelişen açıklamalar var internet üzerinde.
  1776 yılında kilisenin baskıcı tavırlarına bir direniş olarak siyonistler tarafından kurulmuş,zaten illuminati 'aydınlanmış olanlar' anlamına gelmektedir. AMA NASIL AYDINLANMA?


       
     Vikipedinde yazılanlara göre tam bir cehalet düşmanı,kilisenin dayatmalarına,zorlamalarına insanı körelten herşeyle mücadele içinde..Etrafta ve özelliklede internet üzerine edindiğim bilgilere göre ise;bütün medya organlarını yöneten çizgi filmlerden tutun dinlediğimiz şarkılara kadar subnimal(bilinç altı) mesajlarla zihnimize yer eden,herkesin bildiği belli sansasyonel trajedilerin sorumlusu..Farkındayım yok artık diyosunuz ;)
bende ilk okuduğumda böyle demiştim..
..........ve 1994 yılında illuminatinin piyasaya sürdüğü oyun kartlarınadan bazılarına gözatalım,


Bu kartın adı  TERÖRİST NÜKLEER BOMBA

Resimdeki  ikiz kuleleri tanımışsınızdır.Bu olay 11 eylül 2001'de  yaşandı bu kart ise 1994 yılında piyasaya sürülmüştü.(BUNA FESADÜF DİYELİM) peki ya diğer kartlar ??



yukarıda gördüğünüz pentagon saldırısı...




2010 yılında endonezyada yaşanan tusunami felaketi.
Amerikaya ait olan ve HAARP denilen yapay deprem silahlarının varlığını biliyoruz.


sağdaki fotoğrafta 7.7'lik endonezya depseminin sebep olduğu;
tusunami..





Bu kart hakkında yoruma pekte gerek yok aslında ..94 yılında siyahi bir başkanı kim hayal edebilirdiki ??















Ayrıca bu oyun kartlarının bulunduğu kutunun üzerinde yazılanlarda şaşırtıcı ; 'belki bu oyunun arkasında illuminati vardır herşeyin arkasında olabileceği gibi'

NOT: Bu konu hakkında görüşlerinizi ister yorum olarak,  isterseniz mail adresimden iletebilirsiniz *



                                                 

                                                                                                          TO BE CONTINUED...



21 Şubat 2012 Salı

FASHION WEEK



ahh kadınlar bazılarımızın vazgeçilmezi elbiseler,bazılarımızın ki ayakkabılar ...ben ise;tam bir takı tutkuuyum.
herkes elbisesine göre takı ve ayakkabı tercih eder ben ve benim gibiler ise takısına söre :)
İşte sizin içi seçtiklerim ....










                                                        kaynak :www.markafoni.com

 

2 Şubat 2012 Perşembe

PES ETMEMEK GEREK

Zaman  zaman sizinde kendizi benim gibi boş hissediğiniz olmuştur..karanlıkta kalmış bir zihin,pusulasını kaybetmiş bir yürek ..susarsın sustukça büyür boşluğun,konuşursun pekte birşey farketmez !
hani olurya bazen  hedefinden şaşarsın..çok iyi aklına kazıdığın,kendinden daha emin olduğun  yolunda defalarca düşmene rağmen bıkmadan  ayağa kalkıp devam edersin..yorulmazsın..yorulsanda bırakmazsın..Yıllarca devam edersin.Artık çok az kalmışken ulaşmana ...kalbin sıkışmaya başlar,
aldırmazsın...kafan karışır ..korkarsın fakat; yine aldırmazsın..en sonunda hissetmemeye başlarsın sanki kalbinin yerinde koca bir kara delik varmış gibi ..ruhun hiçliye çekilir. O zaman durumun vahimiyetini anlarsın ..
Çünkü rotanı , kaybetmişsindir artık umutsuzca..ama yine güçlüde olsa, yenilmeye boyun eymek zor gelir insana..                            
                                                                                                                       
                                                                                                           

13 Aralık 2011 Salı

Nasıl Bir Ayrılık İstersiniz ??

                        NASIL BİR AYRILIK İSTERSİNİZ ?

Bu sorunun biraz tuhaf olduğunu biliyorum. Ama bir o kadar da gerçekçi.“Nasıl bir ayrılık istersiniz?” O aşkın sonunun nasıl gelmesi hayal edersiniz? Hangi senaryo sizin için daha uygundur? Aklınıza bile getirmek istemediğiniz, ama için için kıyısından köşesinden bulaştığınız o arabesk duygu, sizi nasıl bir duygu denizine doğru çekiyor?
Bu soru niçin önemlidir biliyor musunuz? Çünkü insanlar, aşktan çok, ayrılığa düşkündür. Çünkü sihir oradadır. Aşkın ete kemiğe büründüğü nokta, ayrılığın kendisidir. Orada vücuda gelir ‘aşk öyküleri’. Aşk şarkıları bunu anlatır. Ayrılığı yazar tüm şairler. Üstelik öyle kelimeleri yan yana getirir ki usta şairler, insanın ayrılası gelir. Ama şairler de bilir, aşkın sihri, ayrılığın içinde gizlidir. Ya da tam tersi. Ayrılığın sihri, aşkın içinde gizlidir.
Büyük aşklara bakın, kitaplara, filmlere konu olmuş, ya imkansız aşktır ya da sonu gelmeyen. Mutluluğa bulamamış çiftlerin kutsandığı öykülere ağlar insanoğlu ve ne gariptir ki, ‘mutlu bir aşkı’ destanlaştırmaya kimse uğraşmamıştır. Oysa insanlar mutlu olmak için aşkı arar ya da aşkı bulup mutlu olmayı ister. Şairlerin de, yazarların da işine gelmez bu durum. Bu yüzden, ayrılık kutsallaştırılır. İnsanların içindeki korku, bilinç altındaki kuşkusu belki de.
Ve ne gariptir ki, insanlar ayrılığı okur, ayrılığa ağlar, ayrılanlar için dua eder, ayrılığı kutsallaştırır. Gerçekten de garip değil mi? Garip olduğu kadar da gerçek.
Nasıl bir ayrılık isterseniz? Ayrılığın hangi şeklini hayal edersiniz? Şarkılardaki gibi, romanlardaki gibi mi?
Aslında insanlar aşktan çok, ayrılığa düşkündür. Çünkü oradadır sihir. Biraz kendine acıma, biraz da acındırma hissi.
Düşünsenize, elinde şişe, yalpalayarak sokaklarda dolaşan bir insan. Aşk acısıyla düşmüş ortalığa. Hani filmlerdeki, romanlardaki, şiirlerdeki gibi.
İnsanlar ona bakar, üzülür, acısına eşlik eder. Pencereden sarkanlar, ona acır. Hem acıyıp hem de kutsallaştırır. Perişanlığın nedeni bir ayrılık hikayesi ise, insanlar kahraman gibi bakar o kişiye.
“Vah zavallı. Sevdiğini vermemişler, O da bu hale düşmüş. Hayatta her şeyden vazgeçmiş, sokaklarda yatıp kalkıyor.”
“Sevgilisi terk edince, O da aklını yitirmiş. Perişanlığı bundandır. Zavallı.”
Çünkü öylesine sevmiş ki, her şeyden vazgeçmiş. Oysa vazgeçmek değil, korumaktır aşk. Gerçek aşk, hayatı, yaşamayı, yaşatmayı sevmektir.
Ama herkes o insanı konuşur. Bir de methiye düzer camdan sarkarak bakanlar. Aşkının sürüklediği perişanlıkta, hayatın içinde ilk kez esas oğlan ya da birinci kız olmayı hak ederler.
Ne gariptir ki, bunun keyfini yaşamak isteyen bir sürü insan vardır dünyada. Konuşulurlarsa, acılarının dineceğini düşünürler. Oysa arabesk bir duygunun, acındırma ile paylaşılma gereksinimidir her şey. Bir de,kısa bir süre bile olsa esas oğlan olma ihtiyacı.
Belki de bu yüzden insanlar ayrılığa düşkündür. Haklı olmak için. Konuşulmak, belki ‘haklıydı desinler diye’. Kim bilir?
Aşkın sihri ayrılıkta gizlidir. Oraya düşkündür herkes, herkes ayrılığı konuşur. Çünkü aşkın vücuda geldiği yer ayrılıktır.
Siz nasıl bir ayrılık düşünürsünüz? 
internethaber.com, Erdoğan Aktaş, 26.02.07

12 Aralık 2011 Pazartesi

RAPSODİ,TEOMAN & İSTANBUL

Blogumun esin kaynağı Teomandan RAPSODİ..
Sizler ne düşüneceksiniz bilmiyorum ama teomanın bütün şarkıları ayrıcalıklı gibi. Tıpkı en yakınına bütün günahlarını,hayallerini,sevinçlerini ve hüzünlerini anlatırmış gibi..doğal...